Egemenlik ve bağımsızlığın sembolü CUMHURİYETİMİZİN 90. yılı kutlu olsun...
Bir asır devireceğiz , az kaldı :)
Burası Ludania, yaşam koşulları zor bir ülke. Toplum, katı sınıflara ayrılmış durumda ve her sınıf kendi dilini konuşmak zorunda.
En küçük bir sınır ihlali, örneğin üst sınıfa mensup birinin gözlerine bakmak bile, anında idam sebebi.
On yedi yaşındaki Charlaina, küçüklüğünden beri her sınıfın dilini anlama yeteneğine sahip; ve bu yeteneğini kendini bildi bileli herkesten saklıyor. Kendini özgür hissettiği tek yer, artık birer uyuşturucu pazarına dönmüş yeraltı klüpleri. Buralarda insanlar baskıcı kurallardan sıyrılıp kısa süreliğine de olsa rahat bir nefes alabiliyorlar.
İşte Charlaina da burada son derece çekici ve gizemli bir gençle tanışıyor, adı Max. Ve Max, daha önce Charlainanın hiç duymadığı bir dilde konuşuyor. Charlaina neredeyse sırrını açık etmek üzere.
Onu görer görmez çarpılsa da Maxin hangi tarafta olduğundan bir türlü emin olamıyor. Sık sık yinelenen acil durum tatbikatları birden gerçeğe dönüşüp de şiddet ve vahşet ülkede kol gezmeye başladığında Charlainanın yeteneğinin neye hizmet ettiği anlaşılıyor: Ülkesini zalim bir rejimden kurtarmak.
Zamansız ve mekansız bir üçlemenin ilk kitabı olan Yemin, sınıf gerçekliğini dil üzerinden sembolize ederek katı toplumsal ayrımlara dikkat çekiyor. Karanlık, soğuk ve katı rejimlerin toplumlar üzerindeki baskısını gösterişli ve sürükleyici bir macerayla betimliyor.
Bir çocuk sahibi olabilmek için nelere katlanabilirsiniz ?
Nilgün , aşksız bir evlilikte çırpınan bir kadındı ve kocası İbrahim'den tek beklentisi bir çocuk sahibi olabilmekti. Yaşamı boyunca sevgiyi hiç tatmamış , hiç kimse tarafından doyasıya sevilmediğinden kimseyi de doyasıya sevemeyen Nilgün'ün tek arzusu , doyasıya sevebileceği bir evladının olmasıydı.Ancak Nilgün için bu pek de kolay değildi.Rahminde bebeğinin tutunmasına engel olan bir kusura sahip Nilgün'ün arayışı onu falcılardan hocalara , oradan da doktorlara , hastanelere taşıyacak ve sonunda istediği o çocuğa kavuşacak mıydı?
Anne olmak için neleri feda edersiniz,nelere katlanırsınız?Annelik ruhunuzu nasıl bir ateşle doldurur? Peki ya doğacağı kesin olmayan bir çocuk için hayatınızı ortaya koyup acılar içinde ölmeyi göze alabilir misiniz?
İlker Balkan , üçüncü romanı ile bizi hem bireysel hem de toplumsal olarak çok etkileyen bir konuya , dikkat çekici bir nokta etrafında dolaşarak taşıyor. Daha ilk sayfadan okurunu saran anlatımı , şaşırtıcı olay örgüsü ve yazarın güçlü dilsel kavrayışı ile Kör Kuyu , okuruna sıra dışı bir deneyim vadediyor..
Gece Avcısı. Bıçak Ustası. Kalp Hırsızı. ONU BEKLİYORDUNUZ! “Karanlık, tehlikeli ve seksi! DruAnderson, bağımlılık yaratacak, yeni bir kahraman.” -Richelle Mead, New York Times
Babam? Zombi. Annem? Öleli çok oldu. Ben? Ah! İste en korkutucu kısım da, bu. Gerçek Dünya korkunç bir yer. Kötü adamlardan payına düşeni alan, on altı yaşındaki Dru Anderson bunu iyi biliyor. Dru silahlı ve tehlikeli. Önce öldürüp sonra soru sormaya hazır. Bu yüzden de kime gerçekten güvenebileceğini çözmesi biraz zaman alacak. Kendini bildi bileli biraz garipti. Babasıyla birlikte bir kasabadan diğerine geçiyor, geceleri ortaya çıkan yaratıkları avlıyordu. Evet, bu, sıradışı bir hayattı ama kötü de değildi. Ta ki bir kasabada, mutfak kapısında bir zombi belirinceye kadar. Dru yapayalnız, korku içinde ve kapana kısılmış durumdaydı. Yaşamak için aklının ve aldığı eğitimin her zerresine ihtiyacı olacaktı. Yaratıklarsa ava karşılık vermeye kararlı ve menülerinin yıldızı ise Dru. Genç kızın hayatta kalma şansı var mı? Yoka yakın! Şafak sökene kadar dayanabilirse, oyun bitmiş olacak... Dru ne kadar özel biri olduğunu keşfedebilecek mi? İntikamları bekleyin. Dru Anderson karanlıktan korkmuyor. Ama korkmalı.