Now You See Me - Sihirbazlar Çetesi (2013) - YORUMUM



 Büyüye inanır mısınız ? Peki ya sihirbazlara ? Ben inanmazdım. Hatta ilizyon gösterilerini izlerken bile sıkılırdım. Bu filmin düşüncelerimi tamamen değiştirdiğini söyleyebilirim. Zaten yapımcısı Titanların Savaşı ve Hulk'un yapımcısı. Oyuncular deseniz Mark Ruffalo , Jesse Eisenberg , Michael Caine gibi ünlü isimler. Aksiyon , polisiye ve gizemin harmanlandığı harika bir yapım! 2013 bitmeden izlemekte fayda var!

Pitch Perfect - Mükemmel Saha (2012) Yorumum


  Bir süre ara verdiğim Amerikan yapımlarına U dönüşüyle geri döndüm! Pitch Perfect zaten uzun zamandır izlemek istediğim bir yapımdı. Gerek müzikal bir film olması nedeniyle , gerek Anna Kendrick'in oyunculuğuna güvendiğim için. 

Loveless - Anime Yorumum


Tür : TV Serisi
Bölüm Sayısı :12
Kategori : Dram,Gizem,Romantik,Shounen-Ai
Yayımlandığı Yıl : 2005
Konu : Aoyagi Ritsuka 12 yaşında bir ortaokul öğrencisidir ve nedeni belli olmadığı bir hafıza kaybına uğramıştır. Karakteri değişikliğe uğramıştır ve annesi artık onun kendi oğlu olmadığını düşünmektedir. Agatsuma Soubi ile tanıştığında ise hayatı karışık bir hal alır. Soubi önceden abisinin savaşçısı olduğu ama abisi öldüğü için ona ait olduğu söler. Soubi' nin Ritsuka'ya beslediği sevgi ve sakladığı sırlar Ritsuka'nın kafasını karıştırır.Abisinden kalan bir notta abisinin cinayete kurban gittiğini öğrenir.  Soubi'ye sormasına rağmen -bir nedenden ötürü- Soubi'nin ağzını bıçak açmaz. Ritsuka ise bu sırrı sonuna kadar kovalamaya kararlıdır.


  Söze nasıl başlasam bilemiyorum. Bir o kadar iyi ancak bir o kadar da kötü bir animeydi benim için. Ciddi ciddi  5. bölüme kadar falan sırf izlemek için izledim. Çünkü hiçbir şey anlamıyordum. Kim kime düşman , Ritsu'nun sorunları ne , Seimei önceden neymiş , kimlerdenmiş vs. gibi sorular kafamda fır döndü. Neyse anime bitti , dedim birde mangasını okuyayım. İşte o zaman her şey açıklığa kavuştu. Yapımcılar manga yarıdayken anime yapmaya kalkarsa olacağı budur tabi! Bitince yapsaydın ya animeyi J.C.Staff ?!


  
   Eğer baştaki bölümler ile aramdaki bu iletişim kopukluğunu saymazsak enfes bir animeydi diyebilirim :) O görüntüler , müzikler (mutlaka göz atın) , her bölümde ayrı düşmanlar animeyi yarıda bırakmama engel oldu. 
   Kulak olayını merak edenler için ise , kulak bekareti simgeliyor. Erkek ya da kız olsun , bekaretini kaybettiği anda kulakları düşüyor. Soubi'nin ise kulakları yok bu nedenle Ritsu , abisinin yetişkin bir arkadaşı olduğunu ilk başlarda tuhaf karşılıyor. Sonra ise zaten bu tip olaylar önemini yitiriyor. 

Not : Daha önce hiç Shounen-Ai (iki erkek arasındaki aşk anlamına gelir ve yaoi den farklı olarak cinselliğe pek fazla yer verilmez.) izlemediyseniz bazı sahneler sizi rahatsız edebilir. Ben daha öncesinde Junjou Romantica tarzı mangalar okuduğum için çok kafama takmadım. Yine de bunu bilerek başlayın animeye :)


  [Spoiler içerir!] Animeye izlerken Ritsuka'nın içler acısı hallerine de üzülmedim değil :( Annesi kafasına bir şeyler fırlatıp öz çocuğunu öldürmeye çalışıyordu. Gittiği terapist de  tutup Ritsu-chan'a (fangirl seviyesinde son nokta ^_^ ) aşık oluyordu. Birde hala 'kulakları düşmemiş' saf bir öğretmen vardı ki sinir oldum ben ona! Soubi'nin peşinde deli divane dönüp dikkatini çekmeye çalışıyordu. Neyse ki Soubi'nin gözü Ritsu'dan başkasını görmüyor. Hıh! [Spoiler bitti!]




 Birde cosplaylerine bakayım dedim. İşte benim favorim ;



Matane ~~

Yorum : Dublin Caddesi - Samantha Young

DİKKAT! Braden Carmichael bağımlılık yapabilir!





  2 gün. O kadar dönem ödevi , yaklaşan sınavlar , teslim edilmesi gereken okul bitirme projesi varken ben bu harika kitabı 2 günde bitirdim. Bu durumda Braden'ın etkisi büyük tabi :)
  En kötü yanı da son sayfayı da çevirdiğim zaman arka kapakla karşı karşıya kalmamdı. Uzun zamandır kitapları bitirdikten sonra boşlukta kalma hissi yaşamıyordum. Samantha Young sayesinde o hüznü tekrar tatmış oldum.

  Ana karakterimiz Jocelyn Butler geçmişinden kaynaklı bazı sorunlara sahip bu nedenle insanlarla yakınlaşamıyor. Dost değil arkadaş ediniyor. Üniversiteden mezun olduktan sonra ise Dublin Caddesi'nde yeni bir daireye taşınıyor. Ev arkadaşı Ellie samimi , tatlı mı tatlı bir kız. Ağabeyi Braden için ise aynı şeyleri söylemek pek mümkün değil. 



    Daha ilk günden Braden ile Joss'un karşılaşması beni güldürdü. [Spoiler içerir!] Ya bir nasıl bu kadar şanslı olabilir ? Kızı çıplak gördü resmen :D Birde 'Burası benim dairem' deyişi :D Her eve bir tane Braden lazım :) [Spoiler bitti!]

   Kitaptaki Braden-Joss atışmaları beni her daim güldürdü. Yazar normal diyalogları bile zekice yazmış. Kısaca sıkılmanın S 'sini bile hissetmedim.
  Öhöm öhöm! Gelelim en önemli kısma. Braden Carmichael! Adamın adını söylerken bile kısa çaplı bir kalp krizi geçiriyorum (❤) Braden kıskanç , arsız , zengin , düşünceli , erkeksi ve hıyarın teki! Daha ne olsun! Bir kadının isteyebileceği tüm özelliklere sahip! - Jocelyn hariç. Joss sevgi olmadan kısa ilişkiler istiyor. Ancak Braden karşısında duvar olsa onu bile eritir. Joss da kısa zamanda Braden'nın çekimine kapılıyor. (not: Kim kapılmaz ki?)




Birde yan karakterler vardı kitapta. Rhian-James ve Ellie-Adam gibi. Yazar kısa kısa bahsetmiş onlardan. Hatta Ellie-Adam çiftine odaklanan bir novella bile mevcut.

                                                                                                                                       Serinin diğer kitapları ;
#2 Down London Road
#3 Before Jamaica Lane

Diğer kapaklara göz atmakta fayda var!



                              Dayanamadım dün gece birde video hazırladım :)

Alıntılar : Alıntıları belirtmek için satırların altını çizeyim dedim , kitap boyama kitabı oldu :) Haliyle bu kadar çok alıntı olunca onları da ayrı bir postta ya da videoyla yayınlamayı düşünüyorum :)

Puanım : 5/5



Etkinlik : 3 Blogger ile 'Son Zamanlarda'

  Uzun zamandır takip ettiğim Büyülü Ayraç , Vampirella'nın Güncesi ve Optik'in Kitap Blogu harika bir etkinlik düzenlemişler. Bende katılmaya karar verdim. İşte benim sorulara cevaplarım ;

1. Seni mutlu eden bir kitap haberi ?
  Severek okuduğum Wallbanger kitabının Türkçe edisyonunun çıkacak olması beni bayağı sevindirmişti :)

2. Okuyup da çok beğendin bir kitap hangisi?
  Şu sıralar Samantha Young'dan Dublin Caddesi'ni okuyorum,harika olduğunu söylememe gerek bile yok ;)

3. Okuyup da beğenmediğin, seni hayal kırıklığına uğratan bir kitap ?

 Normalde tarihi/kurgu kitaplarına bayılırım , hele ki konu Atilla,Cengiz Han ve Timur ise. Ne yazık ki M.Samih Fethi'nin Timur kitabı beni hayal kırıklığına uğrattı. Sanırım en önemli neden kitaba büyük umutlarla başlamış olmam. 


4. Okuma alışkanlığında bir değişim oldu mu? Son iki ayda kaç kitap okudun?
 Utançla söylüyorum ki son iki ayda 4 kitap okudum. Bu bana göre çook az bir sayı ancak sınavlardan -hele ki kimya- kafamı kaldıramıyordum :(

5. Gözüne kestirdiğin, mutlaka okumalıyım dediğin kitaplar hangileri?
  Listenin başını Sarah Jio - Böğürtlen Kışı çekiyor :)

6. Etkinliği takip edenler bir kitap öner!
  Jamie McGuire - Ayaklı Bela :)

7. Okuyupta yarım bıraktığın bir kitap?
  Yakut Kırmızı. 

8. En çok hangi yayınevinin kitaplarını okudun?
  DEX , Pegasus ve Arkadya daha çok sanırım. Arada bir Yabancı Yayınları ve Artemis'te okuyorum :)

9. Bu ay okuduğun en uzun kitap neydi ve kaç sayfaydı?
  Buket Uzuner - Su , 329.

10. Hediye kitap aldın mı? Aldıysa bizimle paylaş.
  Nerde bende o şans ? Neyse ki doğum günüm çok yakında :)



Neden Kitap Okumuyoruz ?

1 - Anamızın karnından her şeyi bilerek çıktığımız için...

2- Çok zeki olduğumuz için okumaya gerek duymuyoruz...

3- Okumuşluk genelde pek bir işe yaramıyor...

4- Paranın yolu kitaptan geçmediğinden...

5-Sıkıcı geliyor...

6- Birinin yazdığını öteki tutmuyor (?)...

7- Kim okuyor ki?

8- Zaman yok!

9- Bakkalcı ve fırıncı kaç kitap okuduğunu sormuyor..

10- Katını alıp arabanı altına çektikten sonra okusan ne yazar , okumasan ?

11- Diplomayı aldıktan sonra okumak bitiyor..

12- Hayat bizim canımızı okuyor ya zaten ...

13- Televizyon yetiyor bize...

14- Kitap okumak zaman kaybı , otur dersine çalış!

15- Okumak ne anlama geliyordu ?Ben soruyu tam anlayamadım sanırım.

Yorum : Kelebekler Gamsız Uçar - Ahmed Günbay Yıldız

Resmi büyütmek için üzerine tıklayın.

  Uzun zaman bloga giremediğim için öncelikle hepinizden özür diliyorum. Sınavlar , bilgisayarın bozulması , küçük çaplı bir deprem yaşamamız sonucu ilgilenemedim. Kitaplar ellerimin arasından su gibi kayarken burasının böyle boş durması hiç hoş olmadı tabi :( En kısa zamanda telafi etmeyi düşünüyorum.

Kitap Adı : Kelebekler Gamsız Uçar
Yayınevi : Timaş Yayınları
Sayfa Sayısı : 320
Satın alabileceğiniz yerler : D&R | kitapyurdu


  Kitap bir dedeye duyulacak sevgiyi bu kadar güzel anlatabilirdi! 

  Haluk küçüklüğünden beri dedesine hayran , sessiz sakin , büyümüşte küçülmüş ve olgun mu olgun bir çocuktur. Anne ve babası ise kendi işlerine dalmışlardır  , çocukları ile ilgilenmezler. Olaylar Haluk'un dedesinin kullandığı cümlelerin aynısını kullanması ve bunu ailenin fark etmesi ile başlar. Aşırı kıskanç (bana göre) anne ve baba Haluk'un dedesi ile görüşmesini olabildiğince engellemeye çalışır. Ne yazık ki hiçbir çözüm işe yaramaz. Haluk dünyayı dedesinin gözüyle görmektedir. Ona göre dünya gelip geçici zevklerle dolu değildir.

Yorumum : 

  Bir önceki paragrafta bahsettiğim olaylar kitabın sadece ilk 50 sayfasını kapsıyor.Aslında konu o kadar çeşitli ki! Yazarın usta üslubu sayesinde olay akışı kopmadan tüm olanlar kitaba aktarılmış. Yani okurken sıkılma gibi bir durumunuzun olacağını düşünmüyorum. Sayfalar kendiliğinden aktı elimde.  Ancak şunu da belirtmekte fayda görüyorum. Fantastik-aşk kitaplarına bayılan bir arkadaşım kitabı yarım bıraktı. Eğer bunun gibi gerçek hayattan bahseden ve yoğunlukla hüzün işleyen kitapları sevmiyorsanız elinizi kitaba doğru uzatmayın bile! Aldığınıza , alacağınıza pişman olabilirsiniz.
   Kitabı okurken sıklıkla şu cümleyi kullandım : 'Yok artık yaa! Her şey de Haluk'un başına geliyor.' Çünkü ne zaman bir bela olsa hepsi dönüp dolaşıp Haluk'un yakasına yapışıyor. Mahalleye gelen tüm kızların Haluk'a sarkıntılık durumları da ayrı bir komedi unsuruydu tabi... Üstelik bu kızları seven oğlanların  -ki mutlaka var- Haluk , acaba benim sevdiğime yüz vermiş mi yoksa uygun bir üslupla uyarmış mı diye düşünmeden kavga çıkarmaları beni sinir etti! Kızlar da gururuna yediremiyor tabi reddedildiklerini söylemeyi. Kitabı bu tür olaylar yüzünden parçalamadığım için kendimle gurur duyuyorum :D 

  

Verdiğim Puan : 3/5








#OkumayaBaşladım

Bu aralar elim Türk yazarlardan başkasına gitmiyor. Ahmed Günbay'ı da uzun zamandır tanıyor ancak bir kitabını okumaya fırsat bulamıyordum. 'Kelebekler Gamsız Uçar' gerek adı gerekse kapağıyla dikkatimi çekti ve okumaya başladım , en kısa zamanda yorumunu da blogumda göreceksiniz :)



Bir Hayal Kırıklığı : Shiritsu Bakaleya Kouko



    Evet,böyle bir başlık bu yazıyı okumanızı sağlar mı bilemeyeceğim ancak izlemeye başlamadan önce kısa bir göz atmakta fayda var. Çünkü benim gibi büyük umutlarla başlayıp asık bir suratla bitirebilirsiniz. 
Konu : Bir gün Bakada lisesinin aptal,suçlu ve serseri erkekleri ve Daiichi Catteleya Akademisi'nin şık , güzel ve varlıklı kızları Bakareya Lisesi'ni oluşturmak üzere birleşirler.Olaylar da bunun üzerine başlar...

  Öncelikle neden sevmediğim kısmında başlayalım. (SPOİLER İÇERİR!)

1- Dizi 30 dk olmasına rağmen en az 10 dk'sının dövüş sahnelerine harcanması. Haa , sakın aksiyon kısmına aldanıp izlemeyi düşünmeyin çünkü Cüneyt Arkın'ın havada parende atarken bir yandan da mangal yapması bile daha gerçekçi olur bu dövüşlerden. Yanağına vurduktan sonra 'dıkşın' diyen arka sese gülsem mi ağlasam mı bilemedim :( Üstelik dövüşten sonra ki makyajları da berbat yapılmış :(


2 - Tatsuya'nın surat ifadesi. İlk başlarda aşırı tatlı gelip 'Kawaii!' diye gezinsem bile evin içinde sonradan fark ettim ki bu çocukta başka surat ifadesi yok. İşte o meşhur küçük Emrah bakışları : 


3- Catteleya Şubesin'den gelen kızlarımızın soğuk nevale olması. Ağızlarına 'Gokugenyoo' kelimesini  takmaları  birde bacak büküp selam verişleri öldürdü beni. Üstelik kibar gibi görünüp Bakaleya lisesi erkeklerini hiç düşünmemeleri sonra da kavga ettikleri zaman birbirlerine attıkları o bakışlar -.- Hiç onlarda suç yok zaten. Melek onlar , melek.



4 - Diziye aşk dizisi diye başladım ama umduğum gibi gelişmedi olaylar. Tetsuya ve Haruka arasında bir şeyler yaşansa bile aşk düzeyine çıkamadı bu. Filminde bile aşk üçüncü plandaydı.


Şimdi de dizinin kötü olduğunu bildiğim halde izlemeye devam etme nedenlerime geçelim :)

1- Dostluğu sade ve komik bir şekilde aktarması. Kavga etseler , yenilseler yenseler , taraf değiştirseler bile birbirlerinin arkasını kollamaya devam ettiler. Kısaca zor anlarında hepsi bir aradaydı.



2 - Bakaleya'nın serseri gibi bir anlamı var ve oyuncular gerçekten haklarını vererek oynadılar.(Sadece erkek kısım için konuşuyorum.) Yani , zorla "kötü çocuk" olmaya çalışmadılar , bu konuda çok doğal bir oyunculukları vardı :)


3- Shohei-san. Dövüşlerden -diğer arkadaşlarına fark ettirmeden- kaçması beni kelimenin tam anlamıyla öldürdü :D Bir insan bu kadar mı yaratıcı olur kaçma konusunda ? 



Neyse ki en muhteşem yerde turnayı gözünden vurdu :D Tabi yanlışlıkla ..




       
















                                                            






İşte Shohei-chan dan komik bir sahne daha :)









NOT : Psikopat yan karakterler de radarıma girmedi değil <3


Böyle güzel bir konuyu olayların gelişme yönü ve diyaloglarla harcadıklarını düşünüyorum. Kore versiyonunu çekseler kimin oynayacaklarına fanlar karar vermişler ancak çekileceğini düşünmüyorum.(Bu arada Exotic'ler karar vermiş herhalde , Tatsuya Kai  , Tetsuya Kris falan :D ) Oyuncuların  bu kadar ünlü müzik gruplarında olmaları bile Japonya'da tutulmasını sağlamadı, Kore'de hiç tutulmaz. Yine de izleyecek diziniz yoksa ilk birkaç bölümünü izlemek zamanın geçmesini sağlayabilir :) Matanee ~

FUARIN İLK GÜNÜ!

 Fuara gidemeyenler için -tıpkı benim gibi- bir post yayınlamaya karar verdim :) Umarım en kısa zamanda her ilde bunun gibi fuarlar düzenlerler :)

1- DEX YAYINLARI : 

İlk olarak en sevdiğim yayınevi olan DEX'ten başlamak istiyorum :) Eski kitaplarında fiyatlar 4-5 tl ye kadar inmiş. Yeni kitaplarda ise %20 indirim var.

Hayır , ağlamıyorum gözüme Daemon kaçtı :(

Yorum : Su (Uyumsuz Defne Kaman'ın Maceraları) - Buket Uzuner



Türü : Doğaüstü , Polisiye 
Sayfa sayısı : 329
Satın alabileceğiniz yerler : D&R | Pandora | Idefix | MaxKitap | Kitapyurdu



Yorumum : 

 Herkese merhaba! Bir yeni kitap yorumuyla daha karşınızdayım. Bu sefer ki kitabımız Buket Uzuner'e ait Su kitabı. Devam kitapları daha çıkmadı ama en kısa zamanda çıkar umarım.
  Okuduğum Türk yazarların sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Çünkü
fantastik kitaplar okumayı tercih ediyorum ve neden bilmiyorum bizim yazarlarımızın yazdığı fantastik kitapları okurken bir şeyler eksikmiş gibi geliyor. Tabi diğer türleri yazma yetenekleri de yabancı yazarlara göre daha iyi bence , özellikle dram kitapları :) 
   Bu yüzden elime bu kitabı aldığım zaman kafamda çoktan bir duvar oluşmuştu. Yine sıkıntıyla okuyacağım bir kitap diye düşünmüştüm , çok geçmeden haksız olduğumu fark ettim. Çünkü kitap Şamanlığı ve Eski Türkleri o kadar akıcı bir dille dile getirmiş ki kitabı okurken zaman su gibi akıp geçti :)
  Fantastik kısmı beni hayal kırıklığına uğratmadı , bilmiyorum belki de benim beklentilerim çok düşüktü. Ancak hiçbir mantık hatası ve uyuşmamazlık yoktu. Kafama takılan sorular da olmadan kitabı bitirdim :)
  Kitap kayıp gazeteci Defne Kaman'ın ailesinin, Komiser Ali Haydar Ümit Kaman'a kayıp ihbarı vermesi ile başlıyor. Defne'nin anneannesi tuhaf olsa ve Defne'nin vapura bindikten sonra inmemesi ilgi çekici olsa bile Komiser Ali bunu kafasına takmıyor çünkü çok yakın bir zamanda yıllık izne çıkacak. Dere kenarında , çimenliklerin üzerinden uzanmasını hayal ediyor ancak işler istediği gibi gitmiyor. Defne Kaman, Komiser'e ıslak kıyafetlerle görünüp tuhaf şifrelerin yazılı olduğu kağıtlar veriyor. Komiser ise istemeden de olsa kendini bu işin içinde buluyor. 
  Olaylar bu şekilde gelişiyor , sonu ise merak uyandırıcı bir şekilde bitiyor :)
  Şunu da eklemeden geçemeyeceğim , kitabı tam bir polisiye roman olarak elinize almayın! Ya da tam bir fantastik kitap da değil. Yazar birçok konuyu harmanlamış ve sadece biri ön plana çıkmıyor :)

Alıntılar : 

 " Çıkarsız paylaşılan saf mutluluk o kadar eşsiz ve nadir bir güzelliktir ki , onun bu yüzden dünyada daima en çok kıskanılan ve satın alınamayacak tek mutluluk olduğu söylenir. "


" Hepsine inandılar ve mantıklı buldular da ne bir yunusun bir insanı koruyacağına , ne de bir insanın ölümden kurtulmak için yunusa dönüşebileceğine inandılar.Kendilerinden boşanmak isteyen karılarını günde beşer beşer bıçaklayıp doğrayan kocalarla , ölmemek için devlete yalvardığı halde korunmayan , göz göre göre ölen kadınların olabilirliğine inandılar. Erkeklere , kendilerini dünyanın hakimi zannetmelerine yol açan resmi eğitime ve külüre , onların işsiz ve yoksul kalınca kendilerini iktidarsız hissederek , biraz da mecburen karı ve kızlarına işkence ettiklerine , daha ilginci , bunun tabiat kanunu olduğuna bile ikna oldular ama bir yunusun insana iyilik yapacağına hayatta inanmadılar."

Verdiğim Puan : 5/5








İyi ki doğdun TÜRKİYEM !


Egemenlik ve bağımsızlığın sembolü CUMHURİYETİMİZİN 90. yılı kutlu olsun...
 Bir asır devireceğiz , az kaldı :)

Yorum : Masumiyetin İçin Savaş - Tess Gerritsen

                                                          Resmi büyütmeniz yeterli :)

Türü : Gerilim,Aşk,Korku
Sayfa sayısı : 361
Çevirmen : E.Özlem Gültekin 



  Miranda Wood kendi halinde bir çalışan iken patronu Richard Tremain'dan hoşlanmaya başlar ve böylece yasak ilişkileri başlar. Yasak dedim çünkü Richard evli ve 2 çocuk sahibidir.
  İlişkileri boyunca Miranda , Richard'ın gerçek yüzünü görür. Aslında aşık olduğu adam insanları kullanan ve bencil biridir. İlişkisini bitirmeye çalışır ancak Richard bunu istememektedir. Sürekli telefon eder ve evine gelmeye çalışır. Miranda evinden kaçarcasına uzaklaşır ve bir süre yürüyüş yapar ancak eve geri döndüğünde onu kötü bir sürpriz karşılar. Richard onun yatağında çıplak ve ölü bir halde uzanmaktadır. Cinayet silahı ise Miranda'nın mutfak bıçağından başka bir şey değildir! Böylece Miranda'nın masumiyetini kanıtlama çabası başlar. 


  Kitabı şu tek kelimeyle özetleyebilirim ; HARİKA! Tess Gerritsen'nın kalemi o kadar akıcı ki ilk sayfalardan kitap kendini okutuyor , ortalara doğru olaylar hızlanıyor ve sonu sizi şaşırtıyor. 361 sayfanın nasıl geçtiğini anlayamadım bile :) Diğer Tess kitaplarından hiçbir eksiği yok.

  Şunu da eklemek istiyorum kitapta , diğer Tess kitaplarına göre aşk daha ön plandaydı. Bu gerilimi azaltmamış aksine kitaba daha farklı bir hava katmış. 

  Spoiler İçerir !

  Chase Tremain'nın (Richard'ın kardeşi) Miranda'nın masumiyetine bir türlü inanmaması sinirimi bozdu :/ Gerçi adamın da kendine göre haklı nedenleri vardı. Neyse, sonundaki o tekne sahnesinde kalbimi çaldı <3
  Birde bazı şeyler kitabın sonunda açıklığa kavuşamadı. Çok önemli ayrıntılar değildi ama okuyucunun dikkatini çekebilecek türdendi. Örneğin : Annie neden Miranda'yı öldürmeye çalıştı ? Kendisi Miranda'nın Richard'ın kurbanlarından biri olduğu kabul ediyor daha sonra ise tüm o yaptıkları ... Bana Miranda'yı aslında kıskandığını düşündürdü.

 Spoiler Bitti !

 Alıntılar : 

 "Masumiyet.Yumuşaklık. Ona baktığında gördüğü şey bunlardı.Ne kadar da güzel bir maskesi , ne kadar saf ve mükemmel bir görünümü vardı. 
  Erkek kardeşimin metresi , diye düşündü ani bir idrakla.
  Erkek kardeşimin katili."

 "Chase. Bunu birisi daha önceden söylemişti.O sesi , bu ismin telaffuzuyla eşleştirmek için , hatırlamaya çalıştı.
    O hatıra kafasına bir yumruk gibi indi.İsmi zikreden Richard'dı. Erkek kardeşimi yıllardır görmedim.Babam öldüğünde aramız açılmıştı. Zaten Chase her zaman ailenin sorunlu çocuğuydu... "

 "Miranda hayretler içinde, birdenbire büyülü bir şekilde havaya kaldırıldığını fark etti. Her ne kadar öfkelenmiş olsa da kucakta taşınmanın , her ne kadar bunu yapan Chase Tremain olsa da tutulmanın iyi bir duygu olduğunu itiraf etmeliydi. Havada yüzüyordu , tüy kadar hafifti ve karanlıklar arasından doğmuştu.Ani bir evhamla , nereye gittiklerini merak etti.
  "Bu kadarı yeter," diye itiraz etti. "Beni aşağı indir."
  "Birkaç adım daha."
  "Umarım fıtığın olur."
  "Lanet olası şekilde kımıldanmaya devam edersen olacak." "

 Verdiğim puan : Her şeye rağmen kitap 5 puanı hak ediyor :)




#YeniBebeklerim


 Bu haftaki alışverişimin ganimetleri ^^ Tüyap'a gidemeyecek olmamı unutturamıyor ama :( Gidecek olanlar umarım çok eğlenir :)

Yorum : Yemin - Kimberly Derting

   Burası Ludania, yaşam koşulları zor bir ülke. Toplum, katı sınıflara ayrılmış durumda ve her sınıf kendi dilini konuşmak zorunda.
   En küçük bir sınır ihlali, örneğin üst sınıfa mensup birinin gözlerine bakmak bile, anında idam sebebi.
  On yedi yaşındaki Charlaina, küçüklüğünden beri her sınıfın dilini anlama yeteneğine sahip; ve bu yeteneğini kendini bildi bileli herkesten saklıyor. Kendini özgür hissettiği tek yer, artık birer uyuşturucu pazarına dönmüş yeraltı klüpleri. Buralarda insanlar baskıcı kurallardan sıyrılıp kısa süreliğine de olsa rahat bir nefes alabiliyorlar.
  İşte Charlaina da burada son derece çekici ve gizemli bir gençle tanışıyor, adı Max. Ve Max, daha önce Charlainanın hiç duymadığı bir dilde konuşuyor. Charlaina neredeyse sırrını açık etmek üzere.
  Onu görer görmez çarpılsa da Maxin hangi tarafta olduğundan bir türlü emin olamıyor. Sık sık yinelenen acil durum tatbikatları birden gerçeğe dönüşüp de şiddet ve vahşet ülkede kol gezmeye başladığında Charlainanın yeteneğinin neye hizmet ettiği anlaşılıyor: Ülkesini zalim bir rejimden kurtarmak.
     Zamansız ve mekansız bir üçlemenin ilk kitabı olan Yemin, sınıf gerçekliğini dil üzerinden sembolize ederek katı toplumsal ayrımlara dikkat çekiyor. Karanlık, soğuk ve katı rejimlerin toplumlar üzerindeki baskısını gösterişli ve sürükleyici bir macerayla betimliyor.


Tür : Genç/Yetişkin , Fantastik
Sayfa sayısı :  256
Yayınevi : DEX

                                                   Kitapyurdu | D&R | GittiGidiyor



Yorumum : Yemin , tamamen farklı bir dünyanın kapılarını açıyor bize. Ludania kast sisteminin uygulandığı katı kurallara sahip bir ülke. Her sınıfın kendi dili var ve üst sınıftan biri konuştuğu zaman alt sınıflar kafalarını eğmek zorunda. Üst sınıfın dilini öğrenirsen ölürsün.
  Charlaina ise doğuştan gelen özel yeteneği sayesinde duyduğu tüm dilleri anlıyor ve konuşabiliyor. Fakat yeteneğini saklamak zorunda yoksa başına büyük belalar açacak.
  Bir gece kulübünde Max ile tanışana kadar her şey yolunda gidiyor zaten. Ancak bu kitaptaki yakışıklımızın sakladığı büyük sırlar var. Max düşman mı yoksa dost mu ?
  Ülkenin başı Kraliçe Sabara ise ilk kraliçeden bu yana tahtta. Kraliçelerin bedenlerini birer birer ele geçiriyor ve ülke, 'farklı beden-aynı ruh' altında yıllar boyu yönetiliyor. Bu sefer ise ortada yeni bir kraliçe yok ve Sabara'nın zamanı yavaş yavaş tükeniyor.

  Kitabın başında bir yavaşlık var. Ortam ve düzen anlatılıyor , kısa kısa olaylar oluyor. Neyse ki yazarın enfes anlatımı sayesinde kolaylık geçiyoruz ilk kısımları :) Sonralara doğru ise sırlar birer birer ortaya çıkıyor ve Charlaina için seçim zamanı geliyor. Bir yandan Max'ı düşünürken bir yandan Kraliçe Sabara'nın sonunu merak ediyorsunuz , sonra bir bakıyorsunuz kitap bitivermiş! o.O Nasıl bittiği bile anlaşılmıyor heyecandan :)
  Neyse ki serinin 2. kitabı mevcut. Daha Türkçe edisyonu çıkmadı , ne zaman çıkar onu da bilmiyorum. DEX mikrofon sende :)




Alıntılar : 

'Gözlerimi kapatıp Max'i düşündüm.Bunu ilk yapışım değildi. Ve - o gece bir kez daha - artık kafamı meşgul etmeyi bırakmasını diledim. Ailemden haber beklerken bir de onun ihanetiyle ilgili endişelenmek istemiyordum. 
 Gene de o buradaydı , bir şekilde aklıma girmeyi başarıyordu.'


'Kız kardeşimin elini tutup onu kendime çektim.Sonra ikimizde dizlerimizin üzerine çöktük.Dikkatleri kendi üstümüze daha fazla çekmemeliydik. Hıyanet etmiş gibi görünmek aptallık olurdu.'


'Kaşlarımı çattım. "Burada ne işin var?" diye sordum yanına vardığımda. 
 Kaşlarını belli belirsiz kaldırdı. Hissetmeye hakkım olmayan şeyler hissettiğim için kıpkırmızı kesilmiştim. Fakat beni nasıl etkilediğini görmesine izin veremezdim
 "Seni görmeye geldim," diye cevap verdi , rahat bir tavırla.'


' "Neden bu kadar korkuyorsun?" Bunu o kadar şefkatlice , o kadar nazikçe söylemişti ki Angleşçe konuşmadığını neredeyse fark edemeyecektim. Konuştuğu dil ona cevap verebileceğim ikinci ve son dil olan Parshonca da değildi.
  Bu sesi - bu lehçeyi- daha önce bir kez daha , o gece kulüpte arkadaşları Brooklynn'le konuşurken duymuştum.
  Yasalar bu konuda açık ve netti.
  (...)
  "Dediklerini anlamıyorum." '



  Kitabın güzel,meraklandırıcı ve akıcı olduğunu düşünüyorum. Scott Westerfeld'ın Çirkinler serisini sevenlere özel olarak öneriyorum , hoşunuza gideceğine eminim :)

Puanım : 4/5








BLOG DESIGN BY BİR OTAKUNUN DÜNYASI