Kitap Alışverişi : Sahaflar Çarşısı,Akmar,Tüyap ve Daha Fazlası.


    Herkese merhaba! Uzun uzun zamandır bu yayını tamamlamak istiyorum ama hep erteledim. Erteledikçe de görülen mekanlar arttı ve yazı uzadı gitti. 
   Bu yazıda gezdiğim yerleri iyi-kötü yanları ile anlatmaya çalıştım. Umarım sizin için faydalı olur :)


Sahaflar Çarşısı : Kitap almak için uğranılacak en son yer sanırım. Adına aldanıp sahaf zannediyorsunuz ama hepsi birinci el.Toplamda 10 mekan var ve birçoğu roman yanında üniversite için ders kitabı satıyor.Bir hata yapıp 2 kitap aldım : Ölüme Fısıldayan Adam ve Tehlikeli Yalanlar. Satıcı sadece 2,5 tl indirim yaptı ve 2 kitaba 50 tl verdim. Bunun yerine herhangi bir kitap sitesinden kargo ödeyerek kitap almak çok daha mantıklı. 
  Ölüme Fısıldayan Adam'ı kız kardeşim için aldım ama büyük ihtimalle okuyup yorumunu bloga gireceğim. 
Sahaflar Çarşısı  
  Sahaflar için gidilecek en güzel yer Akmar(Kadıköy). Orada da üniversite kitapları bulabilirsiniz. Ona ek olarak 2. el kitap satan yerler mevcut. Koridor boyunca ilerlediğiniz de en sonda 3 liralık kitapların olduğu kocaman bir stand mevcut. Stand üzerindeki kitapların hiçbiri benim ilgimi çekmedi ama belki sizin hoşunuza gidecek kitaplar vardır. Genel olarak eski basım deneme kitapları vardı. O standdan Petekgözlü Adam kitabını aldım. 

Üsküdar Sahaf Festivali : Her sene düzenli olarak gideceğim bir festival. Müthiş güzel kitaplar var! İstanbul'un her yerinden sahaflar katılıyor. Ben Esra Nazenin , Kübra ve Pınar ile gitmiştim. Birlikte çok güzel indirim yaptırdık satıcılara. 
  Yaklaşık 50 sahaf vardı. Aradığınız kitabı bulmama ihtimaliniz yoktu. Tam orta mekanda basımı durmuş kalmış , değerli kitapların açık artırması yapılıyordu. Festivalde kitapların dışında bardak atlığı , kartpostal , plaklar da satılıyordu. 

  Sahaflarda bulunan çoğu kitap 2. el gibi değildi. Gayet temiz , düzenli tutanlar olmuş. Zaten aşırı dağılmış kitaplar 5 liradan fazlaya satılmıyordu. 
  Sahaftan Ürperti , Lordum , Kurt ve Kumru , Kış Güneşi , Tutku Çemberi ve Reflected In You'yu aldım. Ürperti 7 , geri kalanlar 5 liraydı. Reflected In You hariç diğerleri ilk el gibiydi. Sadece Reflected In You birazcık hırpalanmıştı.  Lordum'u alırken ise şok oldum. Kitap matbaadan yeni çıkmış gibiydi. Sahafa veren kişi hiç açıp okumamış sanırım. 
   Ve maalesef ben bu sahafın adını unuttum. Keşke dikkat etseydim , keşke kartını alsaydım dedim ama nafile. O an kitapları görünce heyecana kapıldım ve her şeyi unuttum. Sahafın rafının resmini bile çekmemişim. Zaten kendimi frenlemesem tüm rafı alacaktım. Çünkü son çıkmış kitaplardan tutun KMM'nin Ateş serisi bile vardı ve hepsi 5 liraydı! 

D&R : Kırık Dökük kitabını Forum İstanbul'daki mağazasından aldım. 2 kitap 20 lira kampanyası vardı. Bir kitap ben bir kitap arkadaşım aldı.Bu sayede Kırık Dökük 10 lira gibi bir fiyata geldi. Kitap hakkında herhangi bir fikrim olmadan aldım. Sadece kapağı hoşuma gitmişti umarım beni hayal kırıklığına uğratmaz. 
   Daha sonra Marmara Forum'daki mağazasına da girdim ama orada kampanya yoktu ve görevliler pek ilgili değildi. Marmara Forum'daki mağazası daha büyük olmasına rağmen oradan hiçbir şey almadan ayrıldım. 
Forum İstanbul'daki D&R
TÜYAP : Ben bu yıl ilk kez Tüyap'a katıldım. Daha önce CNR Kitap Fuarına gitmiştim iki kez ama Tüyap'ın yanında orası devede kulak. Tüyap hem çok kalabalık hem de çok çeşitli.Gez gez bitmiyor. Zaten gidişi ayrı bir dert. 1,5 saatte gittik Aksaray'dan. Giderken yoruluyorsunuz , gezerken yoruluyorsunuz ve artık geri dönmeye takatiniz kalmıyor. Aldığınız kitapları taşıması işkenceye dönüyor bir süre sonra. 
   Bu yüzden kendimi aşarak bu yıl fuardan sadece 2 kitap aldım. Martı Yayınları'ndan Zevk ve Acı , NTV'den Paranoya. Bir de Ephesus Yayınları'ndan bookstagram kupası. Paranoya 9 , kupa 10 lira idi. Zevk ve Acı'nın -yanlış hatırlamıyorsam- 5 lira civarında olması lazım. 
   Aslında o kadar saat gezdik ama kendimi hep frenledim. Çünkü büyük yayınevlerinin fuara %25 indirim gibi komik bir rakamla katılıyor olması sinirimi bozuyor. Standlarına uğrasam bile almak istemiyorum çünkü aynı fiyata internetten de şipariş verebilirim. Üstelik 1,5 saatlik yolu çekmeden. Bu tarz yayınların kitaplarını hep 2. el alacağım. Çünkü onlar okuru düşünmüyorsa ben de onlara destek vermek istemiyorum. *burada blogger tüm siniri boşaltıyor*
   Tüyap'ta Martı , Nemesis , Parodi , Ephesus , On8 , Aspendos gibi yayınların standını ziyaret edebilirsiniz. Gerçekten güzel indirim yapıyorlar. (Unuttuğum yayınevleri için şimdiden özür dilerim)
DEX'in standı göz alıcıydı
Bize çikolata ikram eden Ephesus çalışanına teşekkürler!
Son olarak aldığım kitaplara bir göz atalım ve bu uzun yayını burada bitirelim.
Reflected In You

YORUM : Füzyon - Julianna Baggott

"Talebimizi reddederseniz, rehineleri öldüreceğiz..."
Kıyamet günü gelip de İnfilaklar yaşandığında, Kubbe'dekiler güvendeydi. Hayatta kalan dışarıdaki perişanlar, külün ve dumanın ortasında yaşam savaşı verirken, Pürler sırça köşklerinde yara almadan hayatlarına devam etmişti.
Şimdiyse Pürlerin önderi Willux oğlunu geri almak adına hayatta kalanlara karşı korkunç bir saldırı düzenliyor. Ona karşı mücadele etmek için küçük bir grup biraraya geliyor: savaşçı Lyda, devrimci Bradwell, muhafız El Capitan ve gizemli geçmişi peşini bir türlü bırakmayan Pressia, Evveliyat'a dair bir dizi şifreli ipucunu çözüp hayatta kalanları kurtarmaya çalışıyor.
Füzyon, geleceklerini kurtarmak ve dünyanın kaderini değiştirmek için mücadele eden insanların nefes kesen hikayesi.
Grotesk bir anarşinin hüküm sürdüğü bir dünyayı anlatan post-apokaliptik seri, Pür'den sonra, Füzyon ile okurunu bambaşka korkularla yüzleştiriyor.
Orijinal Adı : Fuse
Seri Sıralaması : Pür (Pure) Serisi #2
Goodreads Puanı : 4.05 (7,037 oylama)
Sayfa Sayısı : 467 sayfa
Yayınevi :DEX
Etiket Fiyatı : 25 tl
Serinin ilk kitabının yorumu için tıklayın.
***
Yorum serinin ilk kitabını okumayanlar için SPOİLER içerir!

   Partridge babasının gerçek yüzünü görüp Kubbe'den kaçmıştır. Kız kardeşi Pressia'nın varlığını öğrenmek ise bardağı taşıran son damla olur. Babası tüm dünyayı bir kül yığınına dönüştüren adamdır ve Partridge onu durdurmak zorundadır. Bu yolculukta kız kardeşi Pressia , isyanı yöneten Bradwell, eski bir asker olan El Capitan ve sevdiği kız Lyda eşlik eder. 
   Partridge'nin görevi Kubbe'ye geri dönüp babasını zehirlemektir. Bu sırada Pressia , Bradwell ve El Capitan insanlığın yaşlanmasını önleyecek hücre geliştirici formülü aramaya çıkarlar. Lyda ise kimsenin beklemediği bir değişim geçirecektir. 
Kuşlar sırtına füzyonlanmış Bradwell
   Öncelikle kitabın konusundan başlayayım. Yukarıya kısaca özet yazmaya çalıştım ama kurgu o kadar karışık ki açıklayarak yazmak imkansız. Birbirine geçen ilişkiler ve sırlarla dolu bir olay örgüsü. Ben kitabı 2 ayda okudum. Maalesef sosyal yaşantım yüzünden kitap aksadı ve 2 ay elimde süründü. Kurgu da çok karmaşık olduğu için okumaya karar verdiğim her an karakterleri unuttuğumu fark ettim. Olaylar bile aklımda yer etmiyordu. Olayları unuttukça da kitap uzadı. En son bitireyim dedim ve 2 günde kalan sayfaları okudum. Size tavsiyem boş bir zamanınızda seriye başlamanız. Pür bu kadar karmaşık değildi ama Füzyon bayağı detaylı. Seriyi aksatmayarak okuyun çünkü öbür türlü tüm atmosferi yok oluyor. 
  Karakterlere dönecek olursak ; Partridge'ın birkaç yerde sinir olduğum hareketi oldu. Kendine güven sorunu var.Kitapta en sevmediğim karakterdir kendisi. Kitapta en sevdiğim karakter ise El Capitan. Onun sert duruşu hoşuma gidiyor. Böyle cehennem gibi bir dünyada hayatta kalmak için de sert olmak gerekiyor zaten. Pressia , Bradwell ve Lyda orta düzeyde karakter benim için. Pür'ü okurken Lyda'ya sinir olduğum birkaç kısım vardı ama neyse ki Füzyon'da yazar daha akıllı bir karakter oluşturmuş. 
   Yazar kitaba romantizm katmaya çalışmış ama başarılı olamamış. Karakterlerin aşk konusunda duyguları çok yüzeysel. "Ne ara aşık oldu bu" diye soruyorsunuz kendinize. Aşıklar arasındaki diyaloglar çok yapay. Distopik kitaplarda aşk ilişkisine yer verilmeyecekse hiç olmaması gerektiğini düşünüyorum ben. Çünkü o diyalogları okurken insan göz devirmeden duramıyor. 
   Onun dışında , kitabın son 50 sayfası çok hareketli ve akıcıydı ama ondan önceki sayfalar geçmek bilmedi. Sürekli aynı şeyleri yaptılar. Başları belaya girdi-biri kurtardı-yola devam ettiler. Bu döngü birkaç kere tekrar edince de insan sıkılıyor tabi. Ama son 50 sayfası için o sayfalara katlanılır diye düşünüyorum. Çünkü kitabın sonu heyecanlı ve akıcıydı. 
  
  Kısacası ; distopya sevenlerin okuyabileceği bir kitap. Gerek romantik gerek aksiyon sahneleri olsun genç yetişkinlere hitap ediyor. Çok etkileyici bir romantizm beklemeyin kitaptan. Kitabın ortaları sizi sıkabilir ama sonu için değer diye düşünüyorum. Beklentilerinizi yüksek tutmazsanız seversiniz. 

  
Puanım : 3/5

YOLO Dünyası için Geri Sayım Başladı!

haydar-colakoglu-yolo-uygulama
Ulaşımda En Pratik Yol O!  sloganı ile yola çıkan ve Uber’in karşılaştığı en güçlü rakip olan girişim YOLO için geri sayım başladı. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de yoğun ilgi gören şehir içi, konfor ve kaliteyi birleştiren yolculuklar sağlayan platformlara bir yenisi daha ekleniyor. Kısa süre içinde hayatımızda farklı bir yer edinmeyi hedefleyen girişimin adı YOLO.
YOLO, şehir içinde lüks segment araçlar ile şehir içi VIP taşımacılık hizmeti veren ve sektöre çok iddialı girerek diğer rakiplerine nazaran çok farklı iş modeli ve kazanç vaat eden bir mobil uygulama. Dünyada Uber modeli olarak bilinen mobil uygulamanın Türkiye versiyonu olarak planlanmış olan YOLO, uzun süren Ar-Ge çalışmaları sonucunda ortaya çıkmış.
YOLO’yu dünyadaki benzerlerinden farklı kılan en önemli özellik TR’de hukuksal altyapısının sağlamlığı ve farklı kazanç modelleri. YOLO, hem kullanıcılara, hem de iş ortaklarına sağladığı yeni nesil bir iş modeli ile kısa sürede yola çıkıyor.
haydar-colakoglu
YOLO, TEB Holding ve Çolakoğlu Grup Yönetim Kurulu Üyesi Haydar ÇOLAKOĞLU başkanlığındaki güçlü yatırımcı ve yönetim kadrosu ile de dikkat çekiyor. Yönetim kademesindeki 12 kişilik tecrübeli ekibin, 1 yıl süren çalışmaları sonucu ortaya çıkardıkları YOLO, şehir hayatına yeni bir soluk getirmeyi planlıyor.
haydar-colakoglu-teb-genel-mudur
Ulaşımdaki zorlukları keyif ve konfor ile çok uygun koşullarda sunmayı hedefleyen ekip adına konuşan YOLO Yönetim Kurulu Başkanı Haydar ÇOLAKOĞLU şunları söyledi;
“Günümüzde temel ihtiyaçlarımızdan biri olan şehir içi konforlu seyahatin hızlı, güvenli ve ucuz olarak sağlanabilmesi başlangıç noktamızdı. Bununla birlikte, kayıt dışı kalan birçok seyahatin kayıt altına alınarak vergilendirilmesi, sektörde hukuksal altyapının sağlamlaştırılması yeni düzende yeni normallere alışan bizler için çok önemli. İşlerimize teknolojiyi en verimli şekilde entegre etmek hem kullanıcılarımıza hem de iş ortaklarımıza yüksek kazanç sağlayacaktır.
YOLO yüzde yüz yerli yapım bir uygulamadır. Amaçlarımızdan biriside bu iş modelini hızlı bir şekilde ülke dışında da kullanılan bir marka yapmaktır. YOLO’nun temel felsefesi bundan ibarettir.
Kendi kurucularımızın sağladıkları desteklerin yanında, henüz başlangıç aşamasında iken Los Angeles merkezli bir yatırım şirketinden 16 milyon dolar değerleme ile bir kısım yatırım aldık. Kendileri ile yaptığımız çalışmalar sonucunda da “you only live once” baş harflerinden oluşan YOLO isminde karar kıldık. Bunun yanısıra Los Angeles, San Francisco, Londra ve Zürih merkezli yatırımcı grupları ile de görüşmelerimiz devam etmekte. Bu güç birliği platformu ile hem UBER gibi bir dünya devine rakip olacak, hem de Türkiye’den bir dünya markası çıkartabilmek için çalışacağız.
haydar-colakoglu-yolo-turkiye
Başlangıç gününde 300’ün üzerinde araç ile hizmet verecek olan YOLO ile kullanıcılar, tek tuş ile araç çağırabilecek, ulaşım ücretlerini kredi kartları ile ödeyebilecekler. Araçta unuttukları herhangi bir eşyanın güvende olduğunu bilecekler. Yıl sonu hedefimizde 1000’i aşkın araçla hizmet vermek var.
Bu uygulamaların yanısıra yolcularımızı çok özel kampanyalardan da faydalandıracağız. Farklılıklarımız, ilk günden bu ayrıcalıklar ile görülecek. Kasim ayında acilacak beta surumu ile İstanbul`un bazi seckin mekanlarinda yapilacak test surusleri ile hizmete baslayacak olan uygulama üzerinden özellikle tanıtım günlerimizde kayıt yaptıran yolcularımıza 15 Aralık - 4 Ocak tarihleri arasında ücretsiz ulaşım hakları, çeşitli promosyonlar sağlayacağız. Açılışa özel bu kampanya gibi birçok büyük kurumdan da kampanya desteği alan YOLO ile yolculuklarınızın standartları değişecek. YOLO’yu hepinize tavsiye ediyorum. YOLO dünyasına hoş geldiniz.”
GooglePlay ve AppStore dan indireceğiniz uygulama sayesinde YOLO dünyasında siz de yerinizi alın. Detaylı bilgi ve iletişim için www.yolo.com.tr adresinden YOLO’ ya ulaşabilir @yolo_turkiye Instagram adresinden de takip edebilirsiniz.

Bir boomads advertorial içeriğidir.

YORUM : Büyü - Thomas Olde Heuvelt

   Lanetli bir kasaba. On yedinci yüzyıldan bu yana hayatta kalmayı başarmış, gözleri ve dudakları dikilmiş bir kadın. Gözleri açıldığında bakışlarıyla, dudakları açıldığındaysa sözleriyle insanları büyüleyebilecek bir cadı o. Black Spring kasabası ona ait. İçindekilerle birlikte. Binlerce yıldır orada. Hiç istenmedi. Hiç gitmedi. Laneti herkesin peşinde. Nasıl ki o hiç gitmediyse, diğerleri de gidemezler. Orada yaşayan insanlar, orada ölecekler. Başka hiçbir yerde yaşayamazlar. Orada doğan çocuklar, onun lanetine doğup son nefeslerini yine onun lanetiyle verecekler. İnsanlar, büyüsünden kaçabilmek için Katherine'in gözlerini ve dudaklarını diktiler. Bakışlarından ve fısıltılarından kurtuldular. Ancak o da dikişlerinden kurtulacak bir gün. O zaman hem gözünün gördükleri hem de fısıldadıklarını duyanlar, teker teker kendilerini öldürmeye başlayacaklar. Katherine onlara hiçbir şey yapmayacak. Onlar ölmeyi tercih edecekler sadece. O Katherine. Black Spring'in laneti. Ve Black Spring'i yutmaya hazır.
Orijinal Adı : HEX
Seri Sıralaması : Herhangi bir seriye ait değil.
Goodreads Puanı : 3.81 (2,992 oylama)
Sayfa Sayısı : 496 sayfa
Yayınevi : Nemesis Kitap
Etiket Fiyatı : 27,50 tl
***
   Black Spring: Amerika'nın güneyinde sakin bir kasaba. İnsanların hiçbir şeyden kuşkulanmayacakları bir mekan. Her ne kadar sessiz görünse de bu kasaba içinde çok önemli bir sır barındırıyor ; Katherine van Wyler. 
  Katherine yıllardır yaşayan bir lanet. Kasabalı insanların hepsinin bildiği ve korktuğu bir cadı. Öyle ki HEXApp gibi ona özel uygulamalar yapıyor, ona adak sunulan festivaller düzenleniyor. 
  Katherine'in laneti yüzünden kasaba halkı dışarı adım atamıyor. Dışarı çıktıkları anda yoğun bir depresyon ve geri dönme arzusu benliklerini kaplıyor. 
  Tüm bunların ortasında cadı olayının özgürlüklerini kısıtladığını düşünen bir arkadaş grubu var. Tyler , Jaydon ve Türk asıllı Burak'ın ön planda olduğu bu grup , cadıyı videoya çekip onun adını uluslararası alanda duyurmak istiyorlar. Belki bu sayede yetkililer onlara cadıyı öldürmek konusunda yardım edebilirler. Ancak grup içinde yaşanan ayrılıklar bir süre sonra amacından sapıyor. Çocuklar durumun ciddiyetinin farkında olmadan cadıyı alaya alıyorlar. O andan itibaren olaylar işinden çıkılmaz bir hal alıyor. 

   Herkese merhaba! Uzun zamandır bloga yorum girmiyordum. Bu suskunluğu Büyü ile bozmak istedim.

   Kitabımız olayın ortasına düşercesine başlıyor. Böyle ilk 20 sayfada falan afallıyorsunuz. Bir sürü karakter var, konuşmalar anlamsız geliyor. Sonra her şey yerine oturuyor. Kitabın başlangıç kısmını geçince arka kapaktan birkaç spoiler da yiyorsunuz maalesef. O yüzden tavsiyem kitabın arka kapağını kitabı okuduğunuz süre zarfında okumayın.
   Olaylar sakin sakin ilerlerken bir yerden sonra ip kopuyor ve kendinizi bir karmaşanın içinde buluyorsunuz. Kitabın başlarında sakin bulduğunuz Katherine'in gerçek yüzünü görmeye başlıyoruz. Kitap , 150 sayfadan sonra gerçek bir korku kitabına dönmeye başlıyor. Fantastik yaratıklar söz konusu olduğunda romantik karakterlere alışan bir nesil olduğumuz için Katherine'in size farklı geleceğini düşünüyorum. Gerçek bir kötü kahraman kendisi. Üstelik yaptığı tüm kötülüklerden sonra size masum olduğunu düşündürtüyor. Kitapta Katherine'e de hak verdiğim kısımlar oldu benim. Onunda başından çok berbat olaylar geçmiş çünkü. 
   Ve kitabın sonu...Beni hayal kırıklığını uğrattı mı desem yoksa güzel miydi desem bilemiyorum.  Yazarın vermek istediği bir mesaj var.İyi güzel, o mesajı anladım ama bu mesajı son 50 sayfaya yaymanın anlamı ne? Kitabın son 50 sayfasını tahmin ettim ama yazar tahmin ettiğim şeyleri uzata uzata anlatıyor.(Büyük ihtimalle siz de tahmin edersiniz.) Bir süre sonra sıkılmaya başladım. Sadece kitabı bitirmeden önceki son paragraflar hoşuma gitti diyebilirim. 
  Birde değinmeden geçemeyeceğim şey kitabın baskısı. O nasıl güzel baskıdır ya! Kalın kapak ve kalın sayfalar.(Blogger burada DEX'e gönderme yapıyor.) Yazı boyutu da tam istediğim gibiydi. Bu kalitesi baskısı için Nemesis'e teşekkürler!

  Lafı daha fazla uzatmadan ; gerilim ve aşırıya kaçmayan,hafif korku kitaplarını seviyorsanız HEX tam size göre.Kitapta romantizm yok ama bol bol aksiyon var. Son sayfalarda sıkılmayı göze alırsanız severek okursunuz bence. 


Puanım : 3/5

Arçelik Geri Dönüşümü Sanat ile Buluşturuyor!

“Dünyaya Saygılı, Dünyada Saygın” vizyonuna sahip Arçelik geri dönüşüm  konusunda farkındalık sağlamak amacıyla geçtiğimiz günlerde çok özel bir sergiyi hayata geçirdi ve geri dönüşümü sanat ile buluşturdu. Bu sergi ile Arçelik’in geri dönüşüm tesislerinden elde edilen malzemeler Türkiye’nin önde gelen sanatçıları ve tasarımcıları tarafından fonksiyonel sanat eserlerine dönüştürüldü.  Arçelik, bu proje ile geri dönüşüm konusunda farkındalık sağlarken, aynı zamanda tasarım konusundaki uzmanlığına da dikkat çekmiş oldu.

Bir boomads advertorial içeriğidir.

YORUM : Pür - Julianna Baggott

Burada olduğunuzu biliyoruz, kardeşlerimiz.
Pressia, Infilakları ve ondan önceki hayatını hayal meyal hatırlıyor. Büyükbabasıyla birlikte yasadıkları delikte, insanlığın kaybettiği şeyleri düşünüyor: lunaparkları, sinemaları, doğum günü partilerini, anneleri ve babaları. Her şey küle döndü, hırpalandı, hiç iyileşmeyecek derecede yara aldı ve zarar gören bazı bedenler, bambaşka nesnelerle bütünlesti. Şimdi herkesin askeri eğitim görmesi gereken yaşa geldi Pressia. Tabii iki ihtimal var. Ya asker olacak ya da bedeni fazla zarar gördüyse eğitimdeki askerlerin canlı hedef
tahtası olacak. Pressia'nın kaçması gerek.
Bir Pür yak ve külünü solu.
İnfilaklardan tek bir yara almadan kurtulanlar da var. Pürler. Gökyüzündeki kubbelerinde, yerdeki insanlardan daha üstün olan, sağlıklı bedenlerini ve zihinlerini koruyacak şekilde yaşıyorlar. Bir Pür olan Partridge, kendini burada kapana kısılmış ve yalnız hissediyor, bir de farklı. O da kayıplarını
düşünüyor sık sık, belki yuvası dağıldığı için. Babası duygusal olarak soğuk bir adam, ağabeyi intihar etmiş ve annesi, İnfilaklar sırasında Kubbe'ye adım atamadan kaybolmuş. Bu yüzden, birinin ağzından kaçan bir sözcük, annesinin hala hayatta olma olasılığını ona çıtlatınca, hayatını riske edip
Kubbe'yi terk ediyor ve annesini bulmaya koyuluyor.
Pressia ve Partridge karşılaşıyorlar. Tüm dünya başlarına yıkılıyor. 
Orijinal Adı : Pure
Seri Sıralaması : Pür Serisi #1
Goodreads Puanı : 3.75 (19,965 oylama)
Sayfa Sayısı : 500 sayfa
Yayınevi : DEX 
Etiket Fiyatı : 27,50 tl
***
    Dünya'da büyük bir patlama meydana gelir. Bu patlamanın ardından yaşam neredeyse durma noktasına gelir. Havada asılı kalan toz ve küllerden güneş görünmez olur. Bitkiler ölür ve insanlar mutasyona uğrar. Patlama anında hangi madde ile temas halindeyseniz o madde ile birleşirsiniz. Patlamadan sonra yapışık insanlar , uzuvları metal ile kaynaşmış çocuklar ortaya çıkar. Bütün bu karmaşanın arasında birkaç şanslı insan Kubbe adı verilen , kısmen de olsa yaşamın eskisi gibi olduğu bir camın içine saklanır. Kubbe'dekiler dışarıda kalan insanlara bir mesaj yollarlar. Onları izlediklerini dile getirirler. Bu mesajdan sonra ise bir daha haber alınmaz. 
  Pressia dışarıda kalanlardan biridir. Patlama sırasında eli dokunduğu bebeğin kafası ile birleşmiştir. Pressia mutasyonla kurtulsa bile ailesi kurtulamaz. 
  Partridge ise seçilmişlerden biridir. Babası ve abisi ile Kubbe'ye girmeyi başarır. Ancak Kubbe'deki tüm bu ihtişamlı yaşamın ardında bir baskı olduğunun farkındadır. Partridge , Kubbe'nin dışının ona öğretilenden farklı olduğunu düşünür. Bir gün annesine dair ufak bir ipucu yakalar ve Kubbe'den kaçıp annesini aramaya karar verir. 
   Pür bitti. Hayatımda okuduğum en güzel kurgulardan birine sahipti diyebilirim. Yazar gerçeğe bağlı kalarak distopik bir evren oluşturmuş. Acaba patlama olsaydı biz de bu halde mi olurduk diye düşündürüyor okuru. Kötü adamlara güzel bir eleştiri olmuş. 
  Kurgusu güzel olsa da anlatım geri planda kalıyor. Anlatımda bir şeyler eksikti yani. Kitapta akıcılık yoktu. Bunun nedeni kitaptaki olayların tahmin edebilir olması. Olaylar kitabın sonuna kadar sizde merak uyandırmıyor.Pür yazarın ilk eseri değil. Bu yüzden ,yazarın acemiliği diyemem sanki bu anlatım şekli yazarın tarzı gibi.
  Birde yazı boyutu sorunu var. Kitaptaki yazılar normal fonta göre küçük. Okurken zorluk çıkartıyor. Kitabın tüm güzelliği almış götürmüş.
  
  Kısaca kurgu olarak güzel ama anlatım olarak tatmin etmeyen bir kitaptı. Konusunu sevdiyseniz okuyabilirsiniz ama yazı boyutu ve anlatım şekli sıkıntıya sokuyor. 

not : Serinin ikinci kitabı Füzyon'un yazı boyutu çok daha küçük.

Puanım : 3/5

YORUM : Keşke Senden Nefret Edebilseydim - Lucy Christopher

Ben seni görmeden önce sen beni gördün.Bir kız: Gemma, havalimanında, ailesiyle tatile çıkmak üzere. Gözlerinde öyle bir bakış vardı ki…Bir adam: Ty, salaş, bronz tenli, olgun görünümlü, nedense tanıdık, gözleri buz gibi mavi. Sanki beni istiyormuşsun gibi.Kız ailesinden uzaklaşıyor. Bir anlığına. Adam onun kahvesinin parasını ödüyor. Ve içine ilaç atıyor.Hem de çok uzun süredir.Gemma ne olduğunu anlamadan Ty onu alıp götürüyor. Kumlara ve sıcağa. Boşluğa ve kimsesizliğe. Hiçliğe. Ve onu sevmesini bekliyor.Kurbanın, kendisini kaçırana yazdığı bir mektup olan Keşke Senden Nefret Edebilseydim Gemma'nın hayatta kalmaya dair ümitsizlik dolu öyküsü. Gemma'nın bedenini çalan Ty, genç kızın içinde çığlık atan tüm içgüdülere rağmen kalbini de çalmayı başarabilecek mi?
Orijinal Adı : Stolen: A Letter to My Captor
Seri Sıralaması : Herhangi bir seriye ait değildir.
Goodreads Puanı : 3.93 (52,802 oylama)
Sayfa Sayısı : 304 sayfa
Yayınevi : Pegasus Yayınları 
Etiket Fiyatı : 23 tl 
***
   Gemma, Londra'da yaşayan zengin bir ailenin kızıdır. Yaz tatilini geçirecekleri yere giderken Bangkok Havalimanı'nda biriyle karşılaşır. Genç adam , Gemma'ya kahve ısmarlar ve ikili konuşmaya başlarlar. Konuşmanın ilerleyen dakikalarında Gemma bir sorun olduğunu sezinler. Görüş alanı bulanmaya ve başı dönmeye başlar. Kısa süre sonra ise vücudunu hareket ettiremeyecek kadar bilincini kaybeder. Ne olup bittiğini anlamaz. 
  Uyandığında kendini adını bile bilmediği bir çölün ortasında bulur. Görüş alanında herhangi bir yaşam belirtisi yoktur. Ki zaten yaşadığı evde su ve elektrik sistemi bile yoktur. 
  "Neden buradayım?" diye sessizce sordum. Ceplerini vurarak yokladın ve bir kutu kibrit çıkardın. Kayaları işaret ettin. "Çünkü burası sihirli. Bu yer...güzel. Ve sen güzelsin. Güzel ve farklı. Her şey yerine oturuyor."
  Kitap , Gemma'nın Ty'a yazdığı bir mektup. Bu yüzden - alıntıda da gördüğünüz gibi- kitapta tuhaf bir dil var. "Sen gidiyorsun , geliyorsun" gibi ifadeler mevcut. Alışması zor değil ama ilk sayfalarda kitabın akıcılığını alıp götürüyor. İlk 50 sayfa bu yüzden sıkıcı gelebilir ama ilerlemenizi tavsiye ederim. 
  Karakterler mükemmel oluşturulmuş! Okurken hem Ty'a hem Gemma'ya hak veriyorsunuz. Yazar sizi bir ikilemin içine sürüklüyor. Gemma'nın açısından bakarak o çölden kaçmak istiyorsunuz , ailenizin yanına dönmelisiniz. Ama koca bir çölün ortasında Ty'ı ardınızda bırakmak da sizi üzüyor. Bu durum sizi üzse de sonunu merak ederek okuyorsunuz. Sonu benim çok hoşuma gitti. Hafif belirsiz bir son yazmış yazar ama bayağı duyguluydu. 
  Ancak size şunu belirtmeden geçemeyeceğim. Ty , sorunlu biri. Ama öyle beklediğiniz 'kötü çocuk sorunları' gibi değil onun sorunları. Daha gerçekçi , daha olası. Gemma'yı kaçırmaya cesaret etmiş ama aslında içten içe korkuyor. Onu kaybetmekten , incitmekten korkuyor. 
  Ty&Gemma arasındaki ilişki beni etkiledi. Umarım sizi de etkiler. 
  1 yıldızı neden kırdığıma gelecek olursak. Yazarımız bize bu kadar romantik bir ilişki yazmış ama en azından karakterler arasında bir yakınlaşma olsaydı? Resmen el ele bile tutuşmuyorlar. Gemma'nın Ty'dan nefret ettiğini biliyorum ama birazcık belli etseydi bari hislerini. Bu yüzden 1 yıldız kırdım. Daha fazla romantik sahne ile daha güzel bir kitap olurdu. 
not : Yayınevi kitabın adını bayağı değiştirmiş olsa da iyi ki değiştirmiş! Orijinal adından çok daha iyi uymuş. Kapağın müthiş olduğundan bahsetmeye gerek görmüyorum zaten :D 
  
  Gerçekçi bir genç-yetişkin kitabı okumak isteyenlere öneririm. Kaçırılma tarzı kurgulara ilginiz varsa da tam sizlik. Dili sorun olacak ama bir süre sonra alışıyorsunuz. 


Puanım : 4/5

YORUM : Bane Günlükleri - Cassandra Clare

Magnus Bane olmak kolay değildi. Ne de olsa o bir büyücüydü ve herkes yaşadığı sorunları çözmek için ona danışırdı. Uzun soluklu bir hayatı, pek çok sevgilisi oldu. Ve Magnus, doğru zamanda yanlış yerde olmak gibi bir anlayışa sahipti. Fransız Devrimi, İçki Yasağı Dönemi, New York’taki Büyük Buhran, Valentine ile New York Enstitüsü arasındaki ilk savaş... Magnus tüm bu olayların içinde, hatta tam ortasındaydı. Ancak Marie Antoinette’i Fransa’dan kaçırmak, Camille Belcourt gibi bir vampire âşık olmanın veya Alec Lightwood’la ilk randevuya gitmenin yanında çocuk oyuncağı kalırdı.
Magnus’un hikâyesi henüz bitmemiş olsa da, okuyacağınız maceralar bu anlaşılmaz karaktere biraz olsun ışık tutuyor. Ölümsüz bir büyücü öfkelendiğinde neler olur? Herondale ailesinin bütün bireyleri, Will kadar sorunlu mu? (Cevap: Evet) Dumort Oteli’nde tam olarak neler yaşandı? Raphael Santiago nasıl vampir oldu? Gölge Avcısı erkek arkadaşınıza ne hediye almalısınız? Ve Magnus’un Peru’ya girişi neden yasaklandı?
Magnus hiçbir zaman yaşadığı hikâyelerin tamamını anlatamayacak. Anlatsa da kimse ona inanmayacak. Yine de birtakım boşlukları dolduracak 11 macerayla karşınızdayız. Magnus’un kimsenin duymasını istemeyeceği maceralarla...
"Bir ölümlüye âşık olunca, zaman, cimri birinin elindeki altına dönüşür. Her bir parlak yıl, dikkatle sayılarak sonsuz bir değer kazanır ve her biri, insanın parmaklarının arasından âdeta kayıp gider."
Orijinal Adı : The Bane Chronicles 
Seri Sıralaması : Herhangi bir seriye ait değil. 
Goodreads Puanı : 4.22 (31,893 oylama)
Sayfa Sayısı : 585 sayfa
Yayınevi : Artemis Yayınları
Etiket Fiyatı : 29 tl 
***
   Magnus Bane bir büyücü. Ama sıradan büyücülerin aksine pervasız , maceraperest ve eğlenceli. Kendisi her daim yaşını değiştirse de -büyük ihtimalle- 300 yaşında! 
    En yakın arkadaşı Ragnor Fell'i hiç istemediği halde Peru'ya sürükledi. Peru'dan kovuldu. Yasal olmayan birçok şey yaptı. Bu maceraları sırasında birçok kez aşık oldu. Hatta onun bu kadar kolay kendini kaptırması arkadaşları arasında alay konusu oldu. 
   Peki Muhteşem Magnus bu 300 yıl boyunca neler yaşadı ?
   Blogumun düzenini uzun süre takip edenler bilir. Koyduğum resimlerin üstüne kitabın konusunu özetlerim ve altına da kitap hakkındaki olumlu/olumsuz düşüncelerimi yazarım. Ancak Bane Günlükleri'nin konusunu özetlerken bayağı bir zorluk yaşadım. Bunun nedeni kitabın belli bir kurgusu olmaması. 11 kısa hikayeden oluşuyor. Yani kitap kısaca Magnus Bane'nin anıları üzerine yazılmış. Hikayeler kronolojik sırada bu yüzden okurken zorluk çekmiyorsunuz. 
   "Magnus Bane kim yahu?" diye soranlara önce Cehennem Makineleri ve Ölümcül Oyuncaklar serilerini okumalarını öneririm. İki seri arasında ise CM daha önce okunmalı. Eğer serileri okumadan Bane Günlükleri'ne başlarsanız büyük spoiler yersiniz :D Magnus Bane kısaca serilerde yer alan bir yan karakter.   

   Kitabın ilk hikayeleri bana sıkıcı geldi. CM ve ÖO'den alışık olduğum çok fazla karakter yoktu. İlk hikayeler akıcı değildi çünkü duygulardan çok olaylara ön plandaydı. Kitap okudukça güzelleşiyor. Özellikle Raphael Santigo'yu Kurtarmak adlı hikayeden sonrası mükemmel diyebilirim. Hikayelerin çoğu 50 sayfa civarında ve sıkılma gibi bir olasılık yok. 
  Malec sahneleri ise beklentilerimin çok ötesindeydi. Ölümcül Oyuncaklar serisine dayanarak pek bir şey ummamıştım aslında. Bu yüzden beklentilerimi bayağı karşıladı. 
  Sondaki sesli mesajlar kısmını ise anlamadım. Hatta internetten o sesli mesajları dinledim belki orijinal versiyonundan anlarım diye ama o da olmadı. Anlayan biri açıklarsa çok sevinirim :)


Puanım : 4/5

YORUM : Cadı Avcısı - Virginia Boecker

Tenime dağlanarak işlenmiş mühür. XIII
Beni koruyan ve ne olduğumu gösteren mühür. Ben On Üçüncü Yazıt'ın bir uygulayıcısıydım.
Bir cadı avcısı. Korkulması gereken kişi bendim.
En büyük düşmanınız dövüştüğünüz şey değil, korktuğunuz şeydir.
Orijinal Adı : The Witch Hunter
Goodreads Puanı : 3.80 (5,202 oylama)
Seri Sıralaması : Cadı Avcısı Serisi #1
Sayfa Sayısı : 400 sayfa
Yayınevi : Yabancı Yayınları
Etiket Fiyatı :  25 tl
***
   Elizabeth , cadıların büyü ile başlattığı veba hastalığı yüzünden tüm ailesini kaybetmiştir. Açlığın pençesinde kıvranırken Caleb adında bir çocuk onu bulur ve birlikte saraya çalışmaya giderler. İkisi de mutfakta çalışmaya başlar. Ancak mutfak Caleb'e yeterli gelmez. Gözü yükseklerdedir. Bu yüzden yanına Elizabeth'i de alarak cadı avcısı olmaya karar verir. 
   Yıllar sonra Elizabeth ve Caleb cadı avcılarının en iyisi olurlar. Ellerinden kurtulan yoktur. Yakaladıkları çoğu cadı idam cezasına çarptırılır ya da yakılır. Kurtulanlar ise sarayda iğrenç işkencelere maruz kalırlar. 
   Elizabeth , cadıların kullandığı otlarla yakalandığında ise tüm dünyası değişir. Yargılanmadan hapse atılır ve idam edilme gününü bekler. Ancak bu olay ona yaptığı iş hakkında çok önemli bir sır öğretir. 
    Cadılar hakkında kitapları okumayı çok seviyorum. Fantastik yaratıklar arasında benim için bir numaralardır. Ne yazık ki buna rağmen Cadı Avcısı kitabı benim için vasattı.  
    Kitabın tahmin edilebilir bir kurgusu var. Neden bilmiyorum -cadılarla ilgili çok kitap okuduğum için olabilir-  kitaptaki her şeyi tahmin ettim. Yazar beni şaşırtamadı. Bu yüzden kitabı okurken merak unsuru yoktu benim için. 
   Karakterlerin hiçbirine yakın hissedemedim. Ana karakter Elizabet'i güya güçlü bir kadın karakter olarak oluşturmuş yazar ama Elizabeth tüm kitap boyunca kendini diğer kadınlarla karşılaştırdı. Üstelik nasıl çok başarılı bir cadı avcısı anlamadım , diğer cadı avcıları arasında eziliyordu. Çoğu karakter iyiyken kötü , kötüyken iyi oldu. Karakterlerin ruhsal değişimlerindeki geçiş evresi yoktu kitapta. Pat diye değiştiler. Karakterler hakkında en nefret ettiğim durum bu!
  Kurgu güzeldi ama yazarın kurguyu yeterince güzel işleyemediğini düşünüyorum. Zaten kitabı kötü yapan etkenlerden en önemlisi yazarın anlatım şekli. Bu konuyu başka yazar çok daha güzel anlatırdı. Virginia Boecker'ın okuduğum ilk kitabıydı ve bu gidişle son olacak gibi. 
  Kitabın baskısı içinin tam tersiydi. Sayfaların kalınlığı , yazı puntosu falan mükemmeldi. Üstelik böyle kalitede basılan bir kitaba göre fiyatı da çok uygun. 

  Özetlemek gerekirse , Cadı Avcısı benim için dışı güzel içi kötü bir kitaptı. Okuduğunuz ilk cadı kitabıysa sevme ihtimaliniz yüksek ama "ben zaten bir sürü fantastik kitap okudum" diyorsanız uzak durmanızı öneririm. 


Puanım : 2/5

YORUM : Eleanor&Park - Rainbow Rowell

Eleanor
Kızıl saçlar, tuhaf giysiler. Park başını çevirene kadar onun arkasında duran; o uyanana kadar yanında uzanan; diğer herkesi daha soluk, daha sıradan ve yetersiz gösteren… Eleanor.
Park
Bir şarkıyı ona dinletmeden Eleanor'un seveceğini bilen; o sonunu anlatmadan esprilerine gülen; göğsünde, tam boğazının altında, Eleanor'u ona verdiği sözleri tutmaya itecek bir yere sahip olan… Park. İlk aşkın sonsuza dek sürmeyeceğini bilecek kadar zeki ama bunu deneyecek kadar cesur ve umutsuz, on altı yaşındaki iki talihsiz âşığın bir okul yılı boyunca süren hikâyesi. Eleanor, Park'la karşılaştığında siz de ilk aşkınızı ve nasıl da büyülendiğinizi hatırlayacaksınız...
Orijinal Adı : Eleanor&Park
Seri Sıralaması : Herhangi bir seriye ait değildir.
Goodreads Puanı : 4.13 (464,643 oylama)
Sayfa Sayısı : 360 sayfa
Yayınevi : Pegasus Yayınları
Etiket Fiyatı : 32,50 tl
***
   Eleanor , sorunlu bir ailede 4 kardeşi ile yaşamaktadır.Anne babası o küçükken ayrılmışlardır. Babaları yeni bir aileye sahiptir ve çocukları ile ilgili görünmesine rağmen aslında çocukları onun umurlarında değildir. Annesi ise yeni bir evlilik yapmıştır. Üvey babası Richie , Eleanor'u evden atmıştır ve bu duruma annesi sesini çıkarmamıştır. 1 yıl sonra geri döndüğünde ise Eleanor , üvey babasına karşı çıkmaması gerektiğini öğrenmiştir. 
   Eleanor'un aksine Park , düzenli bir aile yapısına sahiptir. Annesi ile babası birbirlerini deli gibi sevmektedir ve kardeşi ile de çok iyi anlaşmaktadır. Park sessiz sakin biri olmasına rağmen okulun en popüler kızı Tina ona aşıktır. Hatta bir süre birlikte olmuşlardır. 
  Eleanor , Tina'nın tam aksidir. Erkek kıyafetleri giyen , kabarık turuncu saçlara sahip , balık etli bir kızdır. Yüzü ve omuzları tamamen çillerle kaplıdır. Yine de bu Park'ın ona aşık olmasına engel değildir. Ancak Eleanor ve Park için bir gelecekten söz edilebilir mi ? 
  Kitap güzeldi ve bayağı akıcıydı. İlk 100 sayfada neredeyse hiç olay yoktu ama su gibi akıp geçti. Yazarın müthiş bir kalemi var. Diğer yazarlardan çok farklı bir tarzı var. Birazcık John Green'i andırıyor. Bilmiyorum belki de kurgu Green'in kitaplarına benzediği için böyle düşünmüş olabilirim. 
   Akıcı olmasını sağlayan en büyük etken karakterler bence. Eleanor'a son sayfalarda uyuz olsam da tüm karakterleri sevdim diyebilirim. Karakterler çok gerçekçiydi , eminim gerçek hayatta mutlaka onlara benzer insanlar karşınıza çıkmıştır. Karakterleri sevdikten sonra kitabın gerisi geliyor zaten. 
   Eleanor ve Park arasındaki ilişki kitaplarda kolayca bulamayacağınız türden. Benim için aşırı masumdu. Birbirlerinin saçlarından çektiler , ellerini tutmaya çekindiler. Kitabı farklı kılan etkenlerden biri de buydu.   Masum bir aşk arıyorsanız Eleanor ve Park tam sizlik! 
   Kitabın ilk sayfalarında olay olmasa da son sayfalarda aksiyon ağırlıklıydı. Eleanor ve Park'ın sonunu merak ederek okuyorsunuz. Ne yazık ki belirli bir son beklemeyin. Kitabın sonu belirsiz bitiyor. Sanırım yazar sonunu bizim belirlememizi istemiş. Belirsiz sonları seviyorsanız hoşunuza gider. Ben belirsiz sonlardan hoşlanmadığım için bir yıldız kırdım kitaptan. Yazarın kitabı bitiriş tarzı beni hayal kırıklığına uğrattı. 


Puanım : 4/5

YORUM : Kaçınılmaz - Amy A.Bartol


   Evie Claremont üniversiteye başladığında, gördüğü kâbusların biteceğini ummuştu. Ama bitmemişlerdi... En garip durumlarda bile mantıklı bir açıklama bulmaya çalışan Evie'nin hayatında, ikinci sınıf öğrencisi Reed Wellington'la tanıştıktan sonra akla mantığa sığmayacak şeyler olmaya başlamıştı. Reed'e karşı hissettiği anlamsız çekim de işleri iyice karıştırıyordu. Çünkü Reed, Evie'ye hayatta başına gelip gelebilecek en korkunç şeymiş gibi davranıyordu. Yine de ne zaman ihtiyacı olsa, hayatını kurtarmak için Reed oradaydı…Reed'in sakladığı sır neydi? Evie'nin şüpheleri doğru muydu? Peki, rüyalarında gördüğü o karanlık gelecek kaçınılmaz mıydı?
Orijinal Adı : Inescapable
Seri Sıralaması : Öngörü (The Premonition) Serisi #1
Goodreads Puanı : 4.06 (26,218 oylama)
Sayfa Sayısı : 432 sayfa
Yayınevi : Yabancı Yayınları
Etiket Fiyatı : 23 tl
***
   Evie Claremont , ailesi ile hiç tanışmamış , dayısı tarafından büyütülmüştür. Hayatı boyunca küçük bir kasabada yaşamıştır ama bu durum üniversiteyi kazanınca değişir. Akademik burs ile üniversiteye başlar. Her şey çok güzel ilerlerken daha ilk günden kabuslar görmeye başlar. Kabusları sürekli tekrar eder ve hiç değişmez. Bu sırada ikinci sınıfın popüler çocuklarından Reed nedensizce Evie'ye düşman kesilir. 
   Evie bir süre sonra kendisinde tuhaflıklar sezer. Kabuslarında gördüklerini gerçek hayatta da yaşamaya başlar. Her şey üstüne gelirken Reed ona üniversiteden ayrılması için baskı yapar.
  Bu kötü olayların arasında tek güzel şey Russell'dir. Russell , Reed'in aksine komik ve sıcakkanlı biridir. Evie yavaş yavaş ikisinden de hoşlanmaya başlar. Ancak onun hikayesi basit bir aşk üçgeninden daha fazlasıdır. 
  Kitap hakkında pek fazla olumlu düşüncem yok aslında. Hele o ilk 150 sayfa neydi öyle! 
  Öncelikle kitabın bir Alacakaranlık uyarlaması(fanfiction) olduğunu bilerek okuyun. Çünkü Alacakaranlık ile bayağı bir benzerliği var. Reed Edward , Russell ise Jacob. Keşke sadece Alacakaranlık ile benzerlik olsaydı...Çünkü kitabın başları Alacakaranlık&Hush Hush serisi&Düşüş serisi karması olmuş. Okurken bunu başka yerden hatırlıyorum diyorsunuz. 
  Kitabın başlarını bu kadar sıkıcı yapan bir diğer etken ise Evie ve Reed'in diyaloglarıydı. Evie sürekli kendisinin ne olduğunu merak ediyor , Reed ise öğrenmesen senin için daha iyi havalarında. Bir iki yerde geçse bu diyalog sorun etmezdim ama ilk 100 sayfa bununla geçiyor. Hayır , yazar bizi mi meraklandırmak istemiş acaba? Çünkü kapakta kocaman melek kanatları var. Evie'nin hangi fantastik yaratık olduğunu bulmak zor olmasa gerek -_-
  Kitabın ilk 150 sayfasını geçtikten sonra olaylar ve diyaloglar özgünlük kazanıyor. Sonu beni pek şaşırtmasa da güzeldi. Ayrıca Russell ve Evie arasındaki diyaloglar da bayağı komikti. Sanırım kitabın akıcı olmasını sağlayan tek karakter Russell idi. Reed çok soğuk bir karakter gibi geldi bana. Üstelik Evie'ye birden aşık olması da komikti. Ne ara gördün de sevdin diye sormak istiyorum kendisine.
  Seriye devam edeceğim yine de. Son 100 sayfası seriye devam etmemi sağladı. 

  Aşk üçgenlerini  , klişe durumları ve melekleri seviyorsanız Kaçınılmaz'a bir şans verebilirsiniz. Okuduğunuz ilk melek kitabı olursa büyük ihtimalle hoşunuza gider. Ama Hush Hush ve Düşüş serisinden sonra okursanız seriler arasındaki farkı çok kolay görürsünüz. 


Puanım : 3/5

YORUM : Çöküş ve Yükseliş - Leigh Bardugo

  Hepimiz ölürüz ama herkes bir amaç uğruna ölmez. Güneşin Elçisi Alina, Karanlıklar Efendisi'yle yaptığı son savaştan mağlubiyetle ayrıldıktan sonra yeraltındaki tünellere, Beyaz Katedral'e sığınır. Oldukça zayıf düşmüştür ve güneş ışığı olmadığı için gücünü de çağıramamaktadır.Tek çare, eski haline kavuşana kadar Apparat'ın dediklerini yapmaktır. Malyen ve Grishaların gizli bir planla Apparat'ı kontrol altına alması,Güneşin Elçisi adına mücadeleyi daha da zora sokar. Alina'nın şimdi, Karanlıklar Efendisi'ni alt etmesi için gereken tek gücün anahtarı olan ateşkuşunu bulması gerekmektedir. Peki onu bulup üç büyüteci bir araya getirdiğinde, Karanlıklar Efendisi'yle yüzleşerek Karanlıklar Diyarı'nı yok edecek kadar kuvvetli olabilecek midir?
Orijinal Adı :  Ruin and Rising
Goodreads Puanı : 4.19 (43,753 oylama)
Seri Sıralaması : Grisha Serisi #3
Sayfa Sayısı : 432 sayfa
Yayınevi : Martı Yayınları 
Etiket Fiyatı : 19 tl 
***
Yorum serinin ilk iki kitabını okumayanlar için spoiler içerir!
   Alina Starkov , Karanlıklar Efendisi ile yaptığı son savaştan sağ çıkmıştır ancak ordusu büyük kayıp vermiştir. Apparat onlara yardım eli uzatır. Güneşin Elçisi Alina ve askerlerini yer altındaki katedraline davet eder. Ancak güneş ışığının ulaşamadığı bu yerde Alina günden güne zayıflar. Sanki ona inanan insanları o değil , Apparat yönetmektedir. Malen ve diğerlerinden ayrı tutulan Alina çaresizliğe düşer.
   Bu nedenle Apparat'tan kaçma yollarını arar. Kaçmayı başardığında ise Ravka hiçte beklediği gibi değildir. Karanlıklar Efendisi Batı Ravka'yı kontrol etmek için Karanlıklar Diyarı'nı genişletmek ister. Nikolai'den haber yoktur. Bu durumda Karanlıklar Efendisi'ni durdurmak Alina'ya düşer. Bunun için de Ateşkuşu'nu bulmak zorundadır...
   Bir zamanlar yemekhanede karşılıklı yemek yediğim kızın şimdilerde Tanrısal güçlerim olduğunu düşünmesi tuhaf geliyordu.
   Kitap müthişti! Yazarın seri sonunu güzel yazamayacağından endişelenmiştim ama boşunaymış. Çünkü tam istediğim gibi bitti. Kafamdaki tüm sorular cevap buldu ve Ateşkuşu bölümü beni şaşırttı. Sadece Karanlıklar Efendisi hakkında bir şeye üzüldüm ama spoiler olmaması için söylemeyeceğim. Siz okuduğunuz zaman ne demek istediğimi anlayacaksınız zaten. Keşke Karanlıklar Efendisi'nin hikayesi öyle bitmeseydi dedim.
   Kitabın başlarında sinir oldum diyebilirim. Alina çok zayıftı , güçsüzdü. Apparat'a karşı koyan kimse yoktu. Keşke kitabın sonunda Apparat'ı öldürseydi dedim o derece sinir oldum o karaktere. 
  Seriye genel bir bakış atacak olursak; Grisha serisi herkese önerebileceğim bir seri oldu benim için. Kurgusu özgündü ve karakterler de istikrarlıydı. Serinin ikinci kitabı Kuşatma ve Fırtına diğerlerine göre daha yavaş ilerledi ama onu geçiş kitabı olarak düşünürsek mazur görebiliriz sanırım. Seriyi fantastik severler bir an önce edinsin :)


Puanım : 5/5

YORUM : Anılarımla Yatak Odasında - Sandra Brown

    Geçmişin izinde zincirleri kıran bir aşkın hikâyesi...
    Bir kazada eşini kaybeden Kirsten, anılarını canlı tutmak için eşinin yaşamını senaryolaştırmaya kararlıdır...
    Eşini canlandıracak ünlü ve yakışıklı oyuncu Ryan'la tanışması ve sonrasında yaşadıkları Kristen'ı sıra dışı olayların içine çeker...
    Aşkın yakıcı tuzağına düşmemek için çabalayan Kristen, kendisini keşfetmeye kararlı bu adama daha ne kadar kayıtsız kalacaktır?
Orijinal Adı : Demon Rumm
Seri Sıralaması : Herhangi bir seriye ait değil.
Goodreads Puanı : 3.34 (2,735 oylama)
Sayfa Sayısı : 256 sayfa
Yayınevi : Martı Yayınları
Etiket Fiyatı : 17 tl
***
    Kirsten , ünlü sporcu Charles 'Şeytan' Rumm'ın karısıdır. Charles ne kadar kameralar önündeyse Kirsten o kadar geride durmaktadır. Ancak bir sabah kimsenin beklemediği bir olay olur. Şeytan Rumm havada gösteri uçuşu yaparken uçak alev alır. Nedeni hiçbir zaman bilinmez ve dosya kapatılır. 
   Olaydan iki yıl sonra karısı Kirsten , onun hayatını anlatan bir kitap yazmaya karar verir. Eş zamanlı olarak filminin de çıkmasına karar verilir. Rumm'ı oynaması için ise Hollywood'un ünlü aktörlerinden biri seçilir : Rylan North. (Evet , kitabın arkasında Ryan yazmışlar ama karakterimizin adı Rylan) 
   Rylan'ın başarılı bir aktör olmasının en büyük sebebi oynayacağı karakterleri iyi özümsemesidir. Charles Rumm'ı anlayabilmek için de 1 hafta Kirsten ile yaşamayı şart koşar. Kirsten bu şarttan nefret etse kabul eder ve ikili birlikte yaşamaya başlar.
Orijinal Kapak
   Demon Rumm , Sandra Brown'un 1987 yılında yayınladığı bir kitap. Yazarın 1981 yılında ilk kitabını yayınladığı düşünülürse Demon Rumm yazarın çıraklık eseri olarak görülebilir. Ben kitabı sırf Sandra Brown yazdı diye almıştım aslında...Ne arkasını okudum ne doğru düzgün kapağına baktım. Sandra Brown'un kalemine güvenirdim çünkü. Ama artık öyle yapmamam gerektiğini anladım. Kitap tam bir hayal kırıklığıydı.
    Bir kere Rylan hayatımda okuduğum en sığ erkek karakter sanırım. Kirsten'ı gördüğü ilk andan itibaren arzuladı. Rylan'ın Kirsten'ı her gördüğünde betimlemesi midemi bulandırdı artık. Kocasının yasını tutan bir kadını yoldan çıkarmak için elinden gelen her şeyi yaptı. Azıcık saygı duysaydı keşke Rumm'ın anısına...
   Rylan hakkında pek bir şey öğrenemedik. Aslında Kirsten hakkında da pek bir şey yoktu kitapta. Kitapta karakterler hakkında bilgiler çok azdı.
   Kitabın sonu beni şaşırttı gerçekten. Yani Charles'ın böyle bir nedenden dolayı ölmesi komikti. Keşke daha gerçekçi bir neden yazsaydın Sandra...En azından yazar sonunu güzel bağlamış diyebilseydim.
   
  Kitabı kimseye önermiyorum. Aynı yazarın Sis Perdesi , Yükselen Ateş ve Yıllar Sonra kitabını ise gözüm kapalı önerebilirim.Ama ilk yıllarda yazdığı kitaplardan uzak durmakta fayda var.
  Anılarımla Yatak Odasında'ya 2 yıldız verecektim ama Sandra'ya 2 yıldız vermek içimden gelmedi. En son 3 yıldız vermeye karar verdim ama siz onu 2 gibi görün :D 


Puanım : 3/5
BLOG DESIGN BY BİR OTAKUNUN DÜNYASI